A+ Dergisi ikinci sayısında 2009 yılında yayınlaşmış haliyle...
Aydın Boysan bir rakı erbabı. Öyle ki ünlü markaları yeni lezzetlerini denemesi için önce onun kapısını çalıyor. Boysan, Çiçek Pasajı'daki Seviç Meyhanesi'nde buluştuğumuzda bize 70 yıldır içtiği rakının inceliklerini anlattı.
Aslında
doğum gününe birkaç gün vardı görüşmemizde, 1921 yılının 17 Haziran’ında doğmuş
muhabbet ve Rakı erbabı Aydın Boysan ve biz kendisine bu günü “Dünya Rakı Günü”
olarak kutlanması önerisi olarak sunduğumuzda “sizi hergeleler “ diye gülmekten
geri duramadı. Kahkahaların ve muhabbetin gerçekleştiği mekan tabii ki
İstanbul’un meşhur Çiçek Pasajı ve bu pasajda önemli bir yer tutan Seviç
Meyhanesi.
Bir
telefonla başlamıştı her şey “siz oralarda nasıl bir dergi çıkartmışsınız” diyen
sesinin tonundan beğendiğini mi eleştirdiğini mi anlamaya çalışırken, kendisinden bir randevu koparmıştık. Tüm A+
ekibi bu masada olmak istedi ama ancak üç kişilik şanslı bir ekiple uçağa bindik.
Adana’dan İstanbul’a randevuya giderken
hayatı “demlemiş” bir uzmandan rakı içmenin adabını öğrenmeye karar vermiştim.
88 yaşını kutlayan Boysan 70 yıldır rakı
içtiğini ve 60 yıldır evli olduğunu söylerken basit bir matematik hesabı
yaparak evlenmeye karar vermek için 10 yıl içmesi gerektiğini söylediğinde
masada espriler arka arkaya gelmeye başladı. Ama bu uzun ömründe her dem
yanında olan eşinden biraz saygı ile karışık çekinerek bahsetti, ama o kalın
gözlüklerinin ardında duyduğu sevgiyi hissedebilirdiniz. Dile kolay 60 yılı
aşkın bir süre. Peki hanımefendi içer miydi?
Aklıma geldi sordum. Bir kez denemiş, 40 sene kadar önce, ertesi sabah
perişan olmuş ve “senin ne çektiğini şimdi anladım” diye bir yorumla özetlemiş
konuyu.
Çiçek
pasajına girerken başınızı yukarılara kaldırıp pencerelere bakarsanız, bu
pasaja anlam kazandırmış kişilerin büyük boy fotoğrafları pencerelerden sizi
seyreder ve bunların arasında hala hayatta bulunan tek kişi ile aynı masada
oturmaktayız şu an. Duvarda fotoğrafların devamı var ve bunların biri her cuma
akşamı bu mekanda kurulan dost masasından. Daimi katılımcıların başında Aydın
Boysan, Arif Keskiner, Mücap Ofluoğlu, Cevat Çapan, Mustafa Alabora ve katılmak
isterseniz siz. Ne konuşuyorlar peki?
Her şeyi! Meze çeşitlerinden, politikaya kadar akla gelen her konu ama
tek şart var: adabıyla içmek. Peki Rakı içme adabı nasıl oluyor? diye
sorduğumda işte aldığım cavap: Sofranın kuralı şudur; kimse kimseye saygısızlık
etmez. Küçükler daha az konuşur, büyükler dinlenir. Yüksek sesle konuşulmaz.
İçmenin de cılkı çıkarılmaz. Edebiyle içen herkese yer vardır sofrada.
Adabı
böyle de nasıl içilir bu,nerede hatalar yapıyoruz ? dedim ve aldım cevabımı,
unutmadan hemen size aktarıyorum kendi sözleri ile.
“Mektep
gibi öğretilmez ki bu, yaşı gelince yeteneği varsa kendi öğrenir zaten. Ancak
niyetlendiğinde şişeyi uzaktan şöyle bir seyredip hallenmek şart. Kadehe önce
soğuk su konulur, sonra yavaşça koyacaksın rakıyı. Suyun oranı rakıyı
geçmeyecek. Önce koklayacaksın ki akciğerlerde nasibini alsın, karaciğerin
nasılsa nasibini alacak. Yutmadan ağızda tutup dişlerinizin arasından nefes
alacaksınız. Yavaşça yutulacak. Yutulurken belden itibaren helezoni olarak
sallanacaksınız ki gırtlaktan mideye doğru giderken süre uzasın. En keyifli an
bu andır. “ diye özetledi. Bu arada bir Bektaşi fıkrası patlattı. “Bektaşi
deveye bakmış ve “ne güzel rakı içer “ diye iç geçirirmiş ama buna eklediği kendi
yorumu bektaşiye taş çıkarttı: “ben zürefayı daha çok kıskanıyorum “.
Peki
sigara diye soruyoruz, hani bugünlerde sigara yasağı gündemde ya. 50 yaşında
sigarayı bırakmış. Öksürük yapıyormuş, öksürürken araba ile kaza yapacakmış az
kalsın. Kısa bir süre sonra işyerinde
“ne olur sigaraya başla” diye
istekte bulunmuş iş arkadaşları, çok sinirli olmaya başlamış “nazik bir
küfür “ etmiş cavap olarak.
Sohbet
koyulaştıkça bir fırsat bulup rakıya en uygun meze nedir? diye sordum.” İyi bir beyaz peynir ve mutlaka
cacık.” İşte size uzun incelemeler sonucu geliştirdiği cacık tarifi:
“Su
katmadan yoğurdu iyice çırpacaksınız. Çırpmaya devam ederken damla damla rafine
zeytinyağını yedireceksiniz yoğurda. Hıyarın kabuğunu soyduktan sonra yüzey
alanı geniş olması ve suyunun yoğurda karışması için ince ince diklemesine
keseceksin yoğurdun içine. Sonra biraz tuz ile havanda dövülmüş sarımsağı katacaksın.
Ayrıca kırmızı biber, nane ve dereotu katıp karıştıracaksın. Soğuması için
buzdolabında bekleteceksin. İçine buz konulup soğutulması ayıptır. “
Cacık
tarifi yapılırken garson salatalık servisi yapma gafletinde bulundu, ince ve
uzun kesilmiş salatalıkları görünce “Götür bu ahlakı bozulmuş politikacı gibi
hıyarları, bana ortadan ikiye silmişleri getir.” dediğinde gülmemek elde
değildi.
Konu
dönüp dolaşıp rakıya geliyordu. Sohbet aralarında bilgiler almaya çalışıyorum.
Babasının bir arkadaşı tanıştırmış rakıyla kendisini. Sonra mimarlık mesleğini
icra ederken devam etmiş serüveni. Kendisi “sanayi mimarı” olarak tanımlıyor
yıllarca sürdürdüğü mesleğini, Anadolu’da çok fabrikalar yapmış. Dünya’da
gezmediği az ülke kalmış, Çin’den Amerika’ya oradan Sibirya’ya kadar
maceralarını anlatıyor. Az değil 88 yıllık bir ömür. “Pertev Nihal’i
bitirdiğimde Hitler bile piyasada yoktu” diyor laf arasında.”Türkiye’de gittikçe
düzelen tek şey rakı” diye yorum getiriyor ve “Siyasi partiler bozulurken
rakılar düzeliyor “ diye bitiriyor.
Yazı
yazmaya 60 yaşından sonra başlamış ve 35’i aşkın kitabı var.”Hiç bir şey için
geç değildir, ancak bazen erken ölünür.” derken son kitabı “ Şerefe” yi
imzalatıyorum hemen. Yılların deneyimlerini de rakı içmeden aldığı keyif ve dem
ile yansıtmış yazılarında. “Aziz Nesin’e inat başladım yazmaya “diyor, “nasıl
yani? “diye soruyoruz. Bir gün Erol Simavi Haldun Taner’in Hürriyet’e yazı
yazması için Hasan Pulur’dan istekte bulunmuş, o sırada Haldun Taner yurt
dışında imiş Hasan Pulur meyhane arkadaşı olan
“Eğer masada konuştuğu gibi yazarsa iyi yazar olur Aydın’dan “ diye
kendisini önermiş. Bu sıralarda Aziz Nesin’de vakfın binasını kendisi yapınca,
mimar olarak biraz bozulmuş ve “Aziz Nesin mimariye bulaştıktan sonra ben
mizahta ne b.. yesem olur” demiş ve
başlamış yazmaya. Bir imza gününde ki torba dolusu rakı götürmüş yanında,
“promosyon” olarak. O sıralar gazeteler hediye dağıtıyormuş kupon karşılığı
“promosyon” diye. Sevgili Boysan’da rakı dağıtmış imza gününde, tabii herkese
değil…içmesini bilene…
Bir
ara çevreye bakarak günümüzde değişen meyhaneleri, meyhanecileri, garsonları
konuşuyoruz. Sonra Vehbi Koç, Sabancı ilgili anılarını bahsederken laf Tarsus’a
geliyor birden ve okuldan bir dostunu soruyor “421 Haydar Göfer’i tanır mısın?”
diye. Nasıl tanımam Tarsus Amerikan
Kolejinin sembolü olmuş edebiyat hocamızı. Selam gönderiyor kendine ve söz
alıyoruz kendisinden Adana’da “Anasonlu bir imza günü” düzenlemeyi.
Uzun
ve keyifli sohbetin sonunda olması gerekeni yapıp rakı şişesini imzalatıyoruz
kendisinden hatıra olarak. Çiçek Pasajının sembolü konuğumuzu yolcu ettikten
sonra çantalarımızda boş ama çok özel imzalı rakı şişeleri ile Beyoğlu’na çıktığımızda
dudaklarımızın kenarındaki gülümsemenin kaynağı eminim keyifle içilen rakı ve
tadına doyulamayan sohbetti.
KONU İLE İLGİLİ YORUM VE GÖRÜŞLERİNİZİ BEKLİYORUM ConversionConversion EmoticonEmoticon